Tuesday, October 25, 2011

Hayatın1001hali: Sonbaharda Stockholm..

23 EKIM 2011 PAZAR

Sonbaharda Stockholm..

Her zaman görmeyi istediğim, soğuk, uzak ama bana çok gizemli gelen bir yerdi İskandinavya .. Hem Avrupa’nın içinde, hem Avrupa’dan uzak bu ülke bende herzaman merak uyandırmıştı. Küçükken izlediğim “Vikingler”in bu hissiyatımda etkisi varmıdır bilinmez ama bu ekimde hayalim gerçek oldu.:) İstanbul’u güneşli bir havayla bırakarak serin bir öğleden öncesi kendimi Stockholm’de buldum. Uçak Stockholm Arlanda havalimanına inerken gördüğüm manzaradan gerçekten büyülenmiştim. Uçak havaalanına inmeden bu şehrin neden 2010 yılında Avrupa’nın en yeşil başkenti seçildiğini anladım.


Rengarenk duvarlı, tamamı ahşap zeminli havaalanı (ağacın bol olması münasebetiyle olduğunu düşünüyorum) hem dışarıdaki sisli puslu havanın etkis
ini silmiş, hem de bendeki sabırsızlığı artırmıştı. İrili ufaklı bir sürü yemyeşil adacık bir rüya diyarına geldiğimizi haber veriyordu. Zaten buraya gelmeden evvel 14 ada üzerine kurulan bu şehrin kuzeyin Venedik’i olarak anıldığını okumuştum.

Stockholm’de ilk dikkatimizi çekenler “ sakinlik, huzur, doğa, pahalılık, uzaklık, güzel, kültürlü ve yardımsever insanlar” oldu. Havaalanının “in cin top atan” halinin trenle şehre inerken aslında tüm şehre hatta ülkeye özgü olduğunu fark ettik. Evet burası da diğer Avrupa şehirleri gibi göçmen almış ama buna rağmen Stockholm ve çevresinin toplam nufusu sadece 1milyon 700.. Trenimiz sonbaharın renkleriyle bezenmiş ağaçların, dik çatılı güzel evlerin arasından geçerek şehre indiğinde bedenen olduğu kadar ruhen de Stockholm’e varmış olduk. Almanya’ya, Paris’e ya da Londra’ya göre oldukça küçük ve eski olan şehrin metrosu bu büyük fakat tenha şehrin ihtiyacını fazlasıyla karşılıyordu. Metro haricinde otobüsleri, tramvayları, trenleri ile klasik bir Avrupa şehri düzeninden eksik kalmamıştı Stockholm de.. kısıtlı zamanda mümkün olan en fazla yeri görme isteğiyle yanıp tutuşan ben için bu süper bir durumdu tabi ki.. Her zaman olduğu gibi yanıltmayan otel rehberim Booking.com’dan bulduğum metroya ve şehir merkezine oldukça yakın otelimiz Oden’e yerleştik ve tur başladı.


İlk durağımız Ortaçağ’da kurulan, Stokholm'ün merkezi olan ve günümüzde Eski kent olarak bilinen Gamla Stan’dı., Helgeandsholmen'in yanındaki merkez adada 1300'lerden 1500'lere kadar kent olarak kalmış bu eski semt bu süreçte bir Baltık ticaretinin önemli bir merkezi olmuş ve ticarete yön vermiş. Gamla Stan daracık sokakları, bitişik nizam yüksek duvarlı eski evleri, restaurantları, cıvıl cıvıl dükkanlarıyla Stockholm’un en canlı yerlerindendi diyebilirim. Buradaki restaurantlarda İsveç mutfağının deniz ürünleri ağırlıklı mutfağını tadabilir, tadı İkea’dakinden oldukça farklı orijinal İsveç köftesini deneyebilirsiniz:) Drottninggatan'dan parlemento binası Riksdag'ın olduğu adacıktan geçerek girilen Gamla Stan'dan Royal Palace (Kraliyet Sarayı)na çıkılıyor.Burası denize bakan oldukça görkemli bir bina. Ziyaret edilebiliyor fakat asıl 1 saatlik bir tekne yolculuğuyla kanallar arasından gidilen Drottningholm Sarayı’nı gezmenizi tavsiye ederim. Hem bu 1 saatlik tekne gezisi şehir ve orman ikilisiyle çok keyifli, hem de UNESCO tarafından korumaya alınan bu saray bahçesi,

görkemli binası ve çevresiyle çok güzel. Kanal turuna başlamadan ya da bitirdikten sonra teknelerin kalktığı yerde bulunan gösterişli “City Hall” u, içinde heykeller olan bakımlı bahçesini, minik sutunlarla kanallara açılan sarmaşıklı geniş avlusunu da görmeden geçmeyin derim.

Stockholm’ün en etkileyici yerlerinden biri de Djurgarden adası. Orta çağdan bugüne kralların av ve eğlence için kullandığı bu adada Vasa Müzesi, Junibacken , Skansen gibi müzeler bulunuyor. Biz Djurgarden girişinden adayı turlayan minik trene binerek burayı gezmeyi tercih ettik. Bu mini turun sonunda Djurgarden’ın girişindeki Nobel Parkı’nda sahile karşı oturup dinlenmek çok keyifliydi. Bu arada Alfred Nobel’in buralı olduğunu öğrendim. Tıpkı Abba ve Ingrid Bergman gibi.. Stockholm’de diğer Avrupa şehirleri gibi müzeler bakımından oldukça zengin. Gamla Stan’dan Strömbrun köprüsünden geçerek önce “Ulusal Müzeyi”i, Skelpsholmen adasında yeşillikler içindeki Modern Sanat ve Mimarlık müzesini gezebiliyorsunuz.

Kısacası hayal ettiğim gibi güzeldi Stockholm.. Suyu, havası, doğası, insanı güzel, sade ve temiz. Ne kadar doğru bir tespit bilmiyorum ama ben insanlardaki bu rahatlık ve sıcaklıkta İsveç’in yakın tarihte fazlaca savaşa bulaşmamış olmasının etkisi olduğunu düşünüyorum. Özgür, güvenli hava buradan kaynaklanıyor bence..

Saydığım tüm bu güzelliklerin yanında bence iki önemli kusuru var şehrin: soğuk ve pahalılık. Havyar, konserve balık ve geyik eti dışında herşey marketlerde dahi ateş pahası.. Bolluk ve ucuzluk açısından memleketimin üstüne gül koklamam zaten;)) İşte Stockholm seferinden bende kalanlar, zaten bu şehrin giden üzerinde iz bırakmaması imkansız, herkese şiddetle tavsiye ederim..


imza: FEYZA

No comments:

Post a Comment