Tuesday, December 14, 2010

"Take Me Out" by Atomic Tom LIVE on NYC subway

Friday, December 10, 2010

Sosyal Medya Araçlarını Tanıyor musunuz?


Değerli takipcilerimiz,
Sizden gelen yoğun sitek üzerine sosyal medya konusundaki makalelerimize bir süre daha devam edeceğiz.
Öncelikle sosyal medyanın insanların kendi kendilerine yayın yapmasına izin veren bir takım araçlardan ibaret olduğunu düşünün. Sosyal medya, 2500 kelimeden oluşan bir blog yazısından, 15 sözcükle yapılan bir yoruma veya 140 karakterlik bir Twitter mesajına kadar bir çok farklı biçimde, insanlara kendi seslerini ve varlıklarını internette duyurabilecekleri bir ortam sağlar.
Sosyal Medya Araçları
Sosyal medya siteleri ve araçlarının belirgin özelliklerinden ve onları nasıl kullanacağınızdan ilerleyen bültenlerimizde bahsedeceğiz. Ama şimdi aynı dili konuşabilmek adına bu kategorideki popüler uygulamaların bazılarını listelemeyi uygun gördük.
  • Yayın araçları:
    Bunlar arasında;
    • Bloglar: yazı bazlı güncelleme ile devamlı güncel haber ve içerik barındıran mini web siteleri.
    • Vlog'lar: Bloglardan tek farkı, yazı bazlı güncellemeler yerine video bazlı güncellemeler olan vlog'lar.
    • Podcast'ler : Düzenli bir frekansla yayımlanan ve üyelik sistemine dayanan ses temelli programlar. Özellikle video özelliğini destekleyen iPod gibi cihazların çoğalması, görüntülü podcasting'in de gelişmesini sağlıyor.
  • Sosyal ağ araçları: MySpace, Facebook ve LinkedIn gibi sınırsız sayıda web sitesini bu gruba dahil edebiliriz. Bu tarz siteler kullanıcılarının bir profil sayfası oluşturmasına ve buradan kendilerinin belirleyeceği dar ya da geniş bir arkadaş çevresiyle, istedikleri gibi iletişime geçmelerine izin verir. Bunlar daha çok kişisel iletişim kurmak, düzenlenen etkinlikler hakkında bilgi vermek ve arkadaşlarla buluşmak için kullanılır.
  • Imece uslu içerik üretme araçları: En belirgin örnekleri arasında Wiki'lerin yer aldığı araçlardır. Hawaii dilinde ''çabuk'' anlamına gelen Wiki kelimesi, aynı zamanda İngilizce '' What I know is- Bildiğim kadarıyla'' olarak çevrilebilir. Herkesin üzerinde istediği gibi düzenlemeler yapmasına ve hızlı grup oluşumlarına izin veren bilgi sayfaları topluluğudur.
  • Popüler uygulamalar: Microblogging olarak da tanımlanan ve insanlar arasında giderek yaygınlaşan uygulamalar. ''Yayın'' araçları kategorisinde de yer alabilecek bu uygulamaların en belirgin özellikleri arasında, arkadaşlarınızla ve kontaklarınızla istediğiniz zaman nerede olduğunuzu ve o an ne yaptığınızı kısa cümlelerle paylaşabilme özgürlüğü yatmaktadır. En popülerleri arasında Twitter, Friendfeed ve Tumblr'ı sayabileceğimiz bu uygulamaların bu kadar çok kişi tarafından kullanılmasının en önemli nedenleri arasında, içerik paylaşımının kolay olması ve ilginizi çeken alanlardaki uzman kişilerle iletişime geçebilme olanağı gelmektedir. 40 yaş üstü kullanıcıların pek tercih etmediği ve genelde gençler arasında yaygın bir kullanım oranına sahip olan bu uygulamalara üye olduğunuz takdirde, Twitter ya da Friendfeed'deki arkadaşlarınız tarafından tavsiye edilen birbirinden ilginç makaleye, fotoğrafa ve videoya ulaşabilirsiniz. Son günlerde sıkça kullanılmaya başlanan Foursquare de lokasyon bazlı bir uygulama olarak yoğun ilgi görüyor. Gittiğiniz yer ve mekanlar hakkındaki görüş ve yorumlarınızı paylaşabilmenizi sağlayan Foursquare, çok yakın bir zamanda reklam dünyasının geleceği üzerinde de etkili bir rol oynayarak, kişiye özel kampanyaların oluşturulmasına katkıda bulunabilir.
  • Fotoğraf paylaşım araçları: İnternette fotoğraf paylaşımı uzun zamandan beri popüler olsa da özellikle Flickr ve Picassa gibi sadece fotoğraf paylaşımı için değil, fotoğraflar etrafında bir birliktelik oluşturmak için de tasarlanmış siteler, kullanım oranını daha da fazla artırdı. Bu sitelerde fotoğrafları; arkadaşlar, başlık ve yer bilgisi gibi kriterler doğrultusunda etiketleyerek, onların daha kolay bulunmasını sağlayabilirsiniz.
  • Video paylaşım araçları: Bu kategorinin en bilinen örneği, kuşkusuz 2005 yılında kurulan ve iki yıl gibi kısa bir süre içinde 1.65 milyar dolara Google'a satılan YouTube. Site ilk ortaya çıktığında birçok kişinin kafasında online video depolamanın ne işe yarayacağıyla ilgili soru işaretleri oluştu. Fakat burada olayın özünü 'depolamak' değil, 'paylaşmak' kavramı oluşturuyordu. 'Paylaşım' özelliği sayesinde site büyük bir patlama yaratarak, zamanla benzerlerinin de ortaya çıkmasına sebep oldu. Şu an YouTube dışında en çok tanınan video paylaşım siteleri arasında Vimeo ve Dailymotion'ı sayabiliriz.
  • Kişisel yayın araçları: İnsanların kendi videolarını ya da radyo programlarını canlı olarak yayımlamalarına ve gerçek zamanlı yorum alabilmelerine imkan tanıyan çok sayıda araç var. Örnekler arasında Ubroadcast, NowLive, Justin.TV, Blog Talk Radio sayılabilir.
  • Sosyal imleme (social bookmarking) ve haber toplama siteleri: Bu iki kategori genelde birbirinden ayrılsa da aslında aralarında çok da belirgin farklar yok. Burada del.ici.ous'dan ve içeriğin diğer insanlara nasıl servis edileceğine kullanıcı oyları sonucunda karar verilen Digg, Reddit ve StumbleUpon gibi sitelerden bahsediyoruz. Bu siteler sayesinde internette gezinirken beğendiğiniz sayfaları arkadaşlarınızla paylaşabiliyor, hoşunuza giden sayfaları saklama ve organize etme ayrıcalığına kavuşuyorsunuz.
  • Sanal dünyalar: Offline dünyanın online taklidi olan Second Life, aslında sanal bir 3-D ortam. İlk çıktığı zaman büyük etki yaratan oyun, milyonlarca insanın bu sanal dünyada kendilerine yeni bir avatar yaratarak, gerçek hayatta yaptıkları (ya da yapamakdıkları) şeyleri orada da yapması fikrine dayanarak geliştirildi. Kullanıcılar burada gerçek para harcayarak alışveriş yapıp, evler tasarlayabiliyor; sosyalleşerek, arkadaş edinebiliyor ve hatta online ürün satışı yapabiliyor. Oyunun çok sayıda benzeri olsa da bir tek bu alanda pazar lideri olan Second Life sıkı bir gidişat yakalayarak, çok sayıda sektör lideri marka ve pazarlamacı için ilginç bir yer haline geldi.
  • Sosyal alışveriş siteleri ve araçları: Online alışveriş siteleri ve araçları, özellikle iş dünyası için çok önemli. Dünyaca ünlü Amazon.com, çığır açan yorum alanıyla bu kategoriye girerken, bu tarz sitelerin örnekleri yavaş yavaş ülkemizde de görülmeye başlandı.
  • Medya paylaşım siteleri: Napster ve BitTorent gibi eski örnekler düşünüldüğünde dosya paylaşımı çok da yeni bir kavram değil. Pownce ve ShareNow gibi oluşumlar sayesinde insanlar artık arkadaşlarıyla bilgi, dosya, davetiye ve çok daha fazla içeriği paylaşabiliyorlar.
  • Widget'lar: Widget'lar bir internet tarayıcısına ya da masaüstüne eklenerek kullanılabilen ve yalnızca tek bir amaca hizmet eden küçük uygulamalardır. Günümüzde en çok kullanılan widget'lar arasında hava durumunu gösterenleri ve sosyal paylaşım ağlarıyla entegre olanları sayabiliriz. Widget'lar sayesinde video ya da Twitter mesajı gibi içeriklerinizi çok daha rahat bir şekilde paylaşabilir ya da görüntüleyebilirsiniz.
  • İçerik takip etme araçları: Bu araçlar listemizin son sırasında yer alsa da, özellikle insanların kendi haklarında ne düşündüğünü öğrenmek isteyen kurumsal şirketler için ilk sırada olması gereken uygulamalardır. İşe Bloglines, Google Reader ya da Feedly gibi daha basit çaplı RSS okuyucularını takip ederek başlayabilirsiniz. İnsanların hakkınızda ne söylediğini öğrenmek, sosyal medyada başarılı olmanın başlıca şartlarından biri olduğundan, ücretli çok daha komplike sistemleri de tercih edebilirsiniz.
Bugün itibari ile sosyal medya kategorileri bundan ibaret. Yarın için bir söz veremeyiz. Her an her şey değişebilir, çünkü burası internet dünyası.

Thursday, October 14, 2010

SOCIAL MEDIA STRATEGY

SOCIAL MEDIA STRATEGY

Success begins with a plan. Yet when it comes to social media, many marketers dive in without a thorough understanding of objectives, platforms, tactics, requirements, responsibilities and metrics for measuring performance.

Many marketers also fail to understand the pitfalls and shortcomings that can prevent them from achieving their social media marketing goals, including:

  • content that is overly promotional
  • content that is not engaging or relevant to target audiences
  • a one-way outbound approach to communicating (it’s all about me!)
  • failing to build a network (without reach, there is no ROI)
  • one-off isolated efforts vs. an integrated approach

What many lack is a comprehensive social media strategy. To address this growing need, I developed a new presentation entitled “Social Media Strategy” you can view below or on slideshare.

The goal of the presentation is to help marketers understand the opportunities, challenges and pitfalls of social media marketing while providing a framework for developing a social media strategy.

“Social Media Strategy” includes the following:

  • 5 point business case for social media
  • 7 common pitfalls of social media (and steps to avoid them)
  • 10 point outline for a social media strategy

This presentation provides the information you need to craft a social media strategy. If you find it valuable, please feel free to comment below and share with others. Enjoy and good luck with your social media strategy!

Steve Latham
Follow me on Twitter

Related posts and presentations
Business Case for Social Media
New Media Toolkit
Social Media: Shiny Object or Killer App?

Wednesday, October 13, 2010

Hayatın1001hali: Bir Masal Diyarı: Datça..

Hayatın1001hali: Bir Masal Diyarı: Datça..:

"Sonbaharla beraber puslu ve yağmurlu günler başlarken, iş ve hayat telaşını daha da ciddiye alması gerektiğini tüm hücrelerinde hissetmey..."


Sonbaharla beraber puslu ve yağmurlu günler başlarken, iş ve hayat telaşını daha da ciddiye alması gerektiğini tüm hücrelerinde hissetmeye başlıyor insan. Aslında aradan fazla zaman geçmemiş olmasına rağmen yaz günlerinin coşkusu, neşesi, güneşin bize verdiği o pozitif enerji sanki çook geçmişte kalmış gibi geliyor. Son tatilimden bugüne topu topu 1 ay geçti geçmedi ama resimlere baktığımda “ahh ah ne günlerdi” demek geliyor içimden. Hatta yazımı yazmaya karar verdiğimde tek kelimeyle hayran olduğum Datça’yla ilgili bile hafızamı zorlamam gerekti. Neyse ki o kadar derin yer etmiş ki zihnimde fazla zorlanmadım.


Hayatında mutlaka en az birkere Datça’ya gitmeli insan. Ege ile Akdeniz’in tam ortasındaki bu cennet yarımada sizi gerçekten bambaşka bir ruh haline sokuyor. Uzun zamandır görmeyi istediğimiz Datça’ya 5 sene sonra

gitmeye aniden karar verdikten sonra kendimizi yollarda buluyoruz. Marmaris’e kadar geniş otobanlardan rahat rahat geldikten sonra virajlı bir yola sapıyoruz ve bu virajlı yola saptığımız anda gerçek dünyadan da bir miktar ayrıldığımızı hissediyoruz. Yaklaşık 60- 70 km boyunca dağların ve şelalerin arasından kıvrıla kıvrıla geçerek, biraz da meşakkatli bir yolculuk sonrasında adeta büyülü bir masal diyarına ulaşıyoruz. Sağlı sollu dik yamaçlı dağların arasından denize doğru inerken badem, zeytin, çam üçlemesi selamlıyor bizi. İşte tam da bu dağların arasından denize iniş anında aşık oluyoruz Datça’ya. Görmeyi çok beklediğimiz ve beklediğimizin ötesinde bir doğa harikasıyla karşılaşıyoruz, biran evvel keşfetmek, havasını solumak istiyoruz.

Datça’nın merkezi küçücük, mütevazi ve sevimli. Bu sade ve huzurlu minik beldeyi selamlayarak başka bir masal yolundan yine kıvrıla kıvrıla Mesudiye Köyü’ne, kalacağımız yere ulaşıyoruz. Yollarda arı kovanları, kavanoz kavanoz ballar, torba torba bademler, ballı bademler..

Mesudiye tam denizin kenarında “Ovabükü” ve “Hayıtbükü” adında iki muhteşem koyu içine alan hala bakir kalmış, eldeğmemiş bir köy. Zaten Datça’da büyük yerleşim yerleri, devasa tatil köyleri yok. Minicik pansiyonlar, otellerle dolu yarımada, tıpkı bizim kaldığımız denizin kenarındaki minik pansiyon gibi. Zaten deniz ve hava o kadar muhteşem ki ne konfor ne de lüks arıyor insan burada. Yerleştiğimiz gibi kendimizi denize atıyoruz. Çünkü zaman burada o kadar değerli ve doyumsuz ki, hiçbir anını kaçırmak istemiyoruz, nasıl olsa önümüzde birkaç gün var diyoruz, görmek, gezmek ve keşfetmek için. Masmavi deniz yolun tüm yorgunluğunu alıyor üzerimizden. Akşam huzur ve sessizliğe bırakıyor kendini ve denizin sesine. Uzun zamandır yediğimiz en keyifli ve huzurlu yaz tatili yemeğimizi yiyoruz burada. Ege mutfağının hakiki zeytinyağıyla yapılmış lezzetli yemekleri bu keyfi ikiye katlıyor. Datça’nın gecesi de gündüzü kadar bozulmamış ve masalsı. Burada gece gökyüzüne bakınca İstanbul’da yıldız görmeyi unuttuğumuzu fark ediyoruz, küçük oğlum da hayatında ilk defa gökyüzünde bu kadar çok yıldız görmüş oluyor.J

Veee Datça’da günler.. Turlarımıza başlıyoruz hemen. Palamutbükü.. Knidos’a giderken yol üzerindeki inanılmaz koy, şeffaf suları, zeytin ağaçları ile büyülüyor bizi. Denizinde yıkanmadan, zeytin ağaçlarının altında yemeğimizi yemeden geçemiyoruz tabii. Vee yarımadanın en ucu Knidos, tarihin binlerce yıllık dokusu onlarca tekneye “merhaba” diyor. Turkuaz suların içine kadar girmiş kalıntılar, sütunlu sokaklar, oldukça iyi durumdaki antik tiyatrosu binlerce yıl geriye götürüyor bizi. Masal içinde masal yaşamaya başlıyoruz. Ege’den Akdenize doğru esen rüzgar eşliğinde. Ayrılmak istemiyoruz bu tarih ile doğanın bizi kucakladığı yerden..

Eski Datça diğer durağımız.. Bu otantik, küçücük köy, daha girer girmez taş evleri, badem kokuları, daracık begonvilli, mor salkımlı taş sokakları ile bizi içine çekiveriyor. Sanki zaman durmuş ve her şey donmuş gibi, dış dünyayla bağlantısı olmayan bir yerdeyiz. Eski Datça Can Yücel’in bir dönem yaşadığı ve hayata veda ettiği köy. Zaten burada ya şair, ya ressam ya yazar olur insan. Badem ağaçlarının, begonvillerin altındaki sevimli kafede 2 saatin nasıl geçtiğini anlamıyoruz.. Sanki Can Yücel’in mısraları yankılanıyor:

"Ölüm belki sularından kaçırdığım
O loş suda yıkanmaktır
Durdukça yosundan yeşil
Kulaç attıkça mavi..."

Datça’ya bir giden bir daha gider diyorum ben.. Bu doyumsuz yarımadaya biz de bu kısacık kaçamağımızda doyamadık. Karayolundan ulaşılamayan koylarını keşfetmek için tekneyle gezme fırsatımız olmadı mesela. Bir daha sefer gittiğimizde Datça’da göremediklerimizi görebilmeye, her koyunda birer gece kalmaya, denizinin havasının kokusunu daha fazla içimize geçmeye karar verdik. İstanbul’a döndüğümde daha uzun süre saklayabilmek için!

imza: FEYZA




13TH STREET „Last Call - The first interactive Movie (Software by Powerf...



In This Horror Movie, the Call Comes From Inside the Theater

What's more terrifying than a call coming from inside the house? The call coming frominside the theater. That's the thought behind Last Call, an interactive horror film in which the main character calls a random audience member for help.
Even though they know their efforts are useless, moviegoers have long tried to help the ill-fated protagonists of horror movies. "Run!" "Hide!" "Don't go down there!" In Last Call, a new German movie, the characters are finally willing to listen.
Audience members supply their cell numbers at the beginning of the screening and, at one point in the movie, one phone is selected to receive a call from the character on screen. Voice recognition software listens for the moviegoer's commands and the story unfolds based on their instructions. From the looks of things it seems like it's a "left" or "right," "stay" or "flee" type of thing, so your exhortations for the main character to take off her clothes will likely go unfulfilled.
13th Street, the company that developed the film, bills it as the "first interactive horror movie." It'll probably end up making things goofier than spookier, I imagine, but they're right about one thing: putting the character's fate in the audience's control is a scary prospect. 

Friday, August 13, 2010

The Annuitas Group Blog: Starting The Lead Management Process

Starting The Lead Management Process

During a recent webinar we conducted, 76% of the attendees surveyed said they had not developed a lead management strategy due to lack of internal resources. This is a common issue facing many organizations, but is compounded further by not knowing where to start in the process.

Building out a lead management process is not an easy task, nor will it happen overnight. Just the sheer complexity of the process as well as not knowing what part of it to address first, can cause marketing organizations to feel overwhelmed and settle for the status quo. However, small steps can be taken to drive change which will go far to build momentum and organizational buy-in.

For organizations looking to develop an internal lead management process here are a few quick things you can do to get started.

1. Involve Sales

Many organizations look at lead management as a marketing-only exercise and begin to develop various processes in a silo with no input or collaboration from their sales counterparts. This kind of “go-at-it-alone” approach is doomed to fail as sales will not buy into anything that is just delivered or told to them. Their input, for example, on what defines a “lead” is just as important as and could differ greatly from marketing’s and needs to be considered. Knowing they are a part of the process will get sales to buy into the idea of lead management and go far in creating alignment.

2. Executive Buy-In

We touched on this in our last blog post, but it bears repeating. Getting your executives bought into the development of a lead management process is important. They will not only control additional funding needed for resources or projects, but often times are the best route to removing any potential obstacles within or across organizations. In order to accomplish this, speak the language of revenue. Be prepared to show the amount of money the organization is losing and stands to gain by adopting a lead management process internally.

3. Know What You Don’t Know

We have seen many organizations begin to develop their own lead management process without first understanding what needs to be fixed. As a result the development of the new process is disjointed and disorganized, leaving many in the organization to question the approach and eventually abandon the project. To avoid this, start with a Lead Management Audit.

An audit is an exercise that takes an honest and factual assessment of what is broken, identifies where the current gaps lie and what needs to be done to fix them. This is not about finger pointing or an exercise to assign blame, but instead one that is meant to reveal what is keeping you from improving your marketing and sales success.

When conducting the audit, be sure to look at every area that impacts your demand generation practice including but not necessarily limited to marketing, sales, CRM and marketing automation technologies.

4. Prioritize Your Approach

Once the audit is complete there is a good chance you will have an extensive laundry list of gaps in your lead management process. The first step is prioritizing those gaps based on which will have the most impact on your organization. A good place to start is by addressing the biggest obstacles to revenue and then moving down to the least. Doing so will provide a plan on how to move to the next phase of process implementation and avoid the “boil the ocean” syndrome.

5. Get In The Right Frame of Mind

It needs to be noted that developing a process based lead management approach in your company is not an easy or overnight task. It is one that takes time, collaboration, change and a lot of effort. If you enter into lead management with the expectation that all involved will embrace change and will be completed in a matter of days you will most likely be very disappointed.

Understanding what lies ahead and being honest with what it will take will help you get through the work involved and keep a spirit of alignment through your organization.





Source:
The Annuitas Group Blog: Starting The Lead Management Process

Will You Marry Me?

Will You Marry Me?


Can you imagine having this question asked on the first (or even the second) date? It would probably initiate a response along the lines of "Are you kidding me? I don't even know you!"

And yet as BtoB marketers, our demand generation and nurturing campaigns often do just that - ask for marriage before we've even dated. We often assume that one response or "date" means that our prospect is ready to jump straight to purchase or "marriage."

Addressing your lead management process is a good way to begin dating your prospects. It enables you to develop a clearly defined methodology for not only communicating with them, but also for better understanding and responding to their needs. More importantly, it enables you to develop a one-to-one relationship with your prospects so that they are only handed off to sales when they are good and ready to "get married."

Carlos Hidalgo recently addressed the six steps within a lead management process in the Focus Interactive Summit on "Mastering Lead Management." A first step to developing a lead management process is auditing your current one.

To help you get started, we've developed an Audit Checklist or self-diagnostic tool to kick-start things internally and evaluate your lead management process. The information discovered provides a starting point for internal discussions between marketing and sales which will ultimately lead to the transformation of your lead management process.

Download the Audit Checklist today. And don't worry, we promise not to propose any time soon!

www.annuitasgroup.com

New Twitter “Tweet Button”

New Twitter “Tweet Button”

by Andy P

For those of you who have been dreaming of an easier way for your readers to share your posts on Twitter, that day has come. We’re pleased to announce that we’ve added an official Tweet Button as an option for all WordPress.com blogs.

How it works: When one of your readers hits the Tweet Button, they will be shown a popup that includes a shortened link to your post. Readers can add in a quick message, and then hit “Tweet” to send the post to their Twitter feed as a tweet — all without leaving your blog.

Additionally, each time a reader tweets your post, you’ll know it: The tool keeps a live tally of tweets, so you’re never in the dark about how your blog posts are performing in the Twittersphere.

To enable the button on your blog please visit the “Appearance > Extras” menu and select the “Show a Twitter Tweet Button on my posts” option.

http://en.blog.wordpress.com/2010/08/12/new-tweet-button/

Monday, August 9, 2010

Sosyal Medya ve E-mail Elele

Yaklaşık 15 milyar yıl önce dünyanın bir noktasında olan büyük patlama olan

"Big Bang" terimini birçoğunuz duymuştur. Internet'in bilinen ilk "Big Bang"i hiç şüphesiz e-mail yoluyla iletişim olmuştur.
E-mail kavramının yapılanmasıyla beraber, e-ticaret, arama motorları, müzik, video paylaşımları ve son olarak Sosyal Ağlar, artık hayatımızın her alanında ve "olmazsa olmazlarımız"...
Peki bu kadar hızli teknolojik gelişmeler sürerken, e-mailin pabucu dama atilıp yerini sosyal medya alabilecek mi? Sosyal Medya cok hızlı ilerleme kaydederken, yine de e-mailin yerini şu an hiç bir sey tutamIyor, neden mi dersiniz?
İşte e-mailin Sosyal Ağlara fark atan 10 üstün nedeni...
Merve Başcumalı

Satış ve Pazarlama Koodinatörü
euro.message servisleriyle ilgili daha fazla bilgi almak için www.euromsg.com

Wednesday, August 4, 2010

Artık BP’nin yeni bir logosu var. Şimdi sıra bu logoyu yaymakta. | Greenpeace Akdeniz

BP'nin kirililiğine yakışır yeni logosu

BP'nin kirililiğine yakışır yeni logosu

Büyütmek için tıklayın

Uluslararası — Bundan üç ay önce, BP’nin çevreyi kirleten imajına daha uygun olacak yeni bir logo tasarımı yarışması başlatmıştık. Yarışmaya 2000 başvuru oldu, Flickr sayfası 2.000.000’un üzerinde ziyaretçi aldı, 25.000’in üzerinde kişi aday logolara oy verdi. Ve artık yeni bir BP logomuz var. Şimdi sıra, bu logoyu yaymakta.

BP gibi bir petrol devinin tanıtım bütçesine sahip olmayabiliriz belki ama bu yeni logoyu olabildiğince yaymak için yeterince destekçimiz ve fikirlerimiz var.

Bu yarışma sadece eğlence olsun diye yapılmadı. BP, temiz enerjiye yatırım yaptığını iddia ederek yeni logosu ve sloganıyla "yeşil badana" yapıyordu. Bu logo yarışması, felaket unutulmadan BP'nin ikiyüzlülüğünü ortaya çıkması ve daha çok insan tarafından bilinmesi için düzenlendi.

Meksika Körfezi'nde yaşanan felaketin sorumlusu olan BP, çok riskli petrol yatırımlarına dünyanın farklı yerlerinde de devam ediyor. Kanada'da bulunan katranlı kumul alanlarında klasik petrol çıkarma yöntemlerinden kat kat daha masraflı ve enerji harcayan bir yöntem ve Angola, Libya ve Kuzey Kutbu'nda denizlerden petrol çıkarma çalışmaları bu riskli yatırımlar arasında.

Deepwater Horizon felaketi şirketin petrolün ötesine geçmesi için bir uyarı olması gerekirdi. Ama BP uyarılara kulak vermiyor.

Bu yüzden bugün sizden BP'nin "yeni" logosunu olabildiğince yaymanızı istiyoruz. Hemen yapabileceğiniz iki şey var:

  1. Yeni logoyu Facebook gibi sitelerde profil resminiz yapın. Logoyu buraya tıklayarak bilgisayarınıza kaydedebilirsiniz.
  2. Yeni logonun çıktısını alıp, çok sayıda insanın görebileceği yerlere yapıştırın. Logoyu bu linke tıklayarak pdf veya bu linke tıklayarak doc formatında ve yazdırılmaya hazır şekilde bilgisayarınıza kaydedebilirsiniz.

Petrole olan bağımlılığın önüne hep birlikte geçebiliriz.

Kazanan logo:

BP'nin yeni logosu

Tasarım: Laurent Hunziker

Ülke: Fransa

Websitesi: laurent.images.online.fr

Aldığı oy: 16.463

Fikrin ortaya çıkışı:

"Logodaki silueti, petrole bulanmış, panik halindeki bir kuşun etkileyici bir resminden esinlenerek yaptım, onun yaşadığı acı, yaşanan trajik olaylardan sonra dünyamıza neler olduğunun güçlü bir göstergesi"

Dereceye giren diğer logoları buradan görebilirsiniz (link İngilizce'dir).